İnsan Hakları ve Çocuk
Hakları Ekseninde
"Emzirme" ve "Anne Sütü" Hakkı
Pınar Güler, Uzman Psikolog
Günümüzde “insan hakları” konusu dünya genelinde
ve aynı zamanda Türkiye’de de ön planda yer almaktadır. Toplumsal ve kamusal
çalışmalar içerisinde pek çok kurum ve kuruluşun insan hakları konusuna vurgu
yaptığını görmekteyiz. Bu yazıda, insan hakları ve çocuk hakları bağlamında
emzirmenin bir insan hakkı, anne sütünün ise bir çocuk hakkı olduğu ve bu
hakların hangi yollarla ihlal edildiği gösterilmeye çalışılacaktır. Her şeyden
önce insan haklarını doğru okumak ve anlamak çok önemlidir. Birleşmiş Milletler
Genel Kurulunun 1948 yılında yayınladığı İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve
1989 yılında yayınladığı Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, tüm halkların ve
ulusların bireylerine ve çocuklarına yönelik “hakların” tanınması ve
uygulanmasına yönelik normlardan oluşan ve ilgili devletlerce bağlayıcılığı
olan belgelerdir.
İnsan Haklarının ilk maddesi şöyle der: “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar”.
Bildirgenin giriş cümlesindeki onur (dignity) kavramına dikkati çekmek
gereklidir. Buradaki onur kavramının, gurur (honor) ile karıştırılmaması
oldukça önemlidir. Çünkü bildirgenin ana gövdesini “insan onuru” düşüncesi
oluşturur. Bildirgenin aynı maddesindeki cümlenin devamında da bunu açıklar;
çünkü insanlar, “akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine kardeşlik
anlayışıyla davranmalıdırlar”.
Bu çerçevede insan haklarını şöyle okumak gerekir; bildirge, insan onurunu
temel alan davranış (muamele) ilkeleridir. Yani, burada insan haklarını
koruyacak olan muamele edendir. Peki, biz nerede görmekteyiz bu muameleyi?
Şöyle sıralayalım; ailede, kamu kurumlarında, sağlık ve eğitim hizmetlerinde
görmekteyiz. Buradan da anlaşılacağı gibi, insan haklarının korunmasında
devletin rolü büyüktür. Bu haklar konusunda devletin rolü, çiğnenmelerini
önlemek, çiğnendiği zaman da dengeyi yeniden kurmaktır.
Şimdi, bu çerçevede konunun “Emzirme” ve “Anne
sütü” ile ilgisine bakalım. Taksonominin babası Carolus Linnaeus (1758), biz
insanları canlıların arasında memeliler olarak sınıflandırmıştır.
Bu şu anlama gelir; bizler yavrularımızı kendi fizyolojimizle besleriz, yani
emziririz. Bu anlamda emzirmek, insanın en temel eylemlerindendir. Emzirmek,
insanın kendi türünün zihinsel ve fizyolojik gelişimi için en temel besinleri
ve türün duygusal bağları için gerekli olan güçlü tensel teması içerir. Emzirmeyle ilgili yapılan tanımlar arasında
bu eylemi en iyi tanımlayan şüphesiz La Leche League (LLL) olmuştur: “Emzirmek
bir sanattır”. İnsanın tüm olanaklarının
ve sanatlarının desteklenmesi, korunması ve bu konularda bilgilendirilmesi bir
haktır. Yani, bir annenin emzirmesinin desteklenmesi ve bu konuda
bilgilendirilmesi, onun bir insan olarak haklarının korunmasıdır. Emzirme
eylemi ve anne sütü aynı zamanda insan yavrusunun sağlıklı gelişimi için
beslenme ve bağışıklık sistemi ihtiyaçlarını karşılar. Hatta, bu ihtiyaçların
karşılanmasında benzersiz, tek ve biricik kaynaktır. İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi de, bu konudaki tüm hakları desteklemektedir. “Herkesin kendisinin
ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme; anaların ve çocukların özel bakım
ve yardım görme hakları vardır”(Madde 25, 1.2.).
Bu haklar, Çocuk Haklarına Dair Sözleşmede detaylandırılmıştır: “Taraf
devletlerin, çocuğun olabilecek en iyi sağlık düzeyine kavuşması yönünde
çalışması; bebek ve çocuk ölüm oranlarının düşürülmesi için mücadele etmesi,
anneye doğum öncesi ve sonrası uygun bakımın ve desteğin sağlanması gerekir”
(Madde 24, 1.2.a/b/d). Bu bağlamda, “Bütün toplum kesimlerinin özellikle
ana-babalar ve çocukların, çocuk sağlığı ve beslenmesi, anne sütü ile
beslenmenin yararları, toplum ve çevre sağlığı konusunda temel bilgileri elde
etmeleri ve bu bilgileri kullanmalarına yardımcı olunması” gerekir (Madde 24,
2./e).
Görüldüğü üzere, “Emzirme” ve “Anne sütü” hakkı, ilgili belgelerde de
desteklenmiştir ve belgelerde yer alan normlara uygun davranılmaması, insan
hakkı ve çocuk hakkı ihlalidir. Şimdi gelin bu haklar hangi yollarla ve
nasıl ihlal ediliyor, bir bakalım.
Emzirmenin, insan yavrusunun hayatındaki
önemli rolü, tarih öncesi zamanlardan bu yana çeşitli şekillerde sanatta,
felsefede, bilimde ve edebiyatta farklı biçimlerde işlenmiştir. İnsanın,
binlerce yıldır türünün hayatta kalması ve evrimsel devamlılığını dünyaya
adapte etmesi için kuşaktan kuşağa aktardığı en önemli ürünü “Sütü” olmuştur.
Ancak insan, bu çok kıymetli özelliğine bakışını, tarihsel perspektifte pek çok
kez değiştirmiş ve bu özelliğine de çoğu zaman zarar vermiştir. 1440’lı
yıllarda Avrupa'da annelerin bebeklerini terk etme oranı hızla artmıştır. Bunun
ardından 1445'te İtalya'da Innocenti Foundling Hospital adıyla, dünyanın ilk
yetimhanesi kurulmuştur. Bu yetimhanedeki bebekler anne sütünden yoksun
beslendikleri için, %30 oranında bebek ölümleri gerçekleşmiştir. Bunun ardından
15.yy. ve 19.yy. arasında tüm Avrupa'da anne sütünün önemi artmış ve bu anlamda
çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu durum ise, 1990’da Innocenti Deklarasyonu’nun
imzalanmasına ve yetimhanedeki bebeklerin donör anne sütüyle yani, “Süt
anneleri” denilen bir uygulamayla beslenmesi kararının onaylanmasına kapı
açmıştır.
Bu yüzyıllar, anne sütüne verilen önemin ciddi bir biçimde arttığı bir dönem
olmuştur. Ancak, bu dönem çok uzun sürmemiş ve 20. yy. sonlarında anne sütünün
yerini inek, keçi, kısrak ve eşek sütleri almaya başlamıştır. 1845'te ilk
biberon yapılmış ve 1900’lerde de Thomas Morgan tarafından Harward Medical
School’da ilk formül bebek maması geliştirilmiştir.
Formül bebek mamaları hızla tüm Amerika’ya yayılmaya başlamış ve bu süreci yine
bebek hastalıkları ve ölümler izlemiştir. Amerika’da 1940 ve 1960 yılları
arasında ise formül bebek mamaları ciddi bir rant kaynağına dönüşmüş, reklam ve
tanıtım kampanyalarının düzenlenmesiyle de bu mamalarla beslenen bebek sayısı
%80 oranına çıkmıştır. Emzirmenin ve anne sütü alımının hızla gerilediği bu dönemde
Chicago bölgesinde 1956’da La Leche League International kurulmuş ve böylelikle
dünyada ilk kez gönüllülerden oluşan bir ekip, anne ve emzirme destek organizasyonunu
başlatmış ve iki yıl kadar sonra
“Emzirme Sanatı” kitabını basarak bu fikri hızla dünyaya yaymaya
başlamıştır. Ancak, formül bebek maması firmaları dur durak bilmeden, “Anne
sütü yerine”, “Anne sütü gibi” hatta “Anne sütünden de iyi” söylemleriyle
kampanyalarına devam etmişlerdir. Artık, 1970’lere gelindiğinde neredeyse anne
sütünün yerini tamamen formül bebek mamaları almış ve bu durum sadece Amerika’yla
sınırlı kalmayıp tüm dünyaya yayılmaya başlamıştı. 1970 Kasım’ında ise,
Protein-Calorie Advisory Group (PAG)
ilk kez formül bebek mamalarının içerikleri ve tehlikeleri üzerine bir toplantı
düzenlemiş ve bu toplantı, 1972 senesinde Uluslararası Tüketiciler Birliği’ni
(IOCU) harekete geçirmiştir. Hemen ardından Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Codex
Alimentarius Commission, yani formül bebek mamalarının reklamları ve
pazarlanması ile ilgili sınır koyucu bir kod taslağı sunmuştur.
Ve aynı dönemde piyasanın önde gelen formül bebek maması markası ünlü
bir firma aleyhine haberler çıkmış ve kamuoyu kazanı hızla kaynamaya başlamıştır. 1977
Temmuz’unda ise, halkın düzenlediği boykotlar tüm dünyada formül mamalara duyulan ilgiyi azaltmayı başarmıştır.
Ertesi yıl İngiltere, Almanya, İsveç, Avustralya, Yeni Zelanda ve Kanada’da emzirme
oranlarının hızla arttığı gözlemlenmiştir. Ve ilk kez, 1978 yılında The
Alma-Ata Konferansında, Dünya Sağlık Örgütü direktörü yaptığı konuşmada formül
bebek mamalarının reklam ve pazarlanma kodu ile insan hakları bağlantısını
kurarak, bu mamaların anne sütünün önüne konularak pazarlanmasının bir insan
hakkı ihlali olduğunu savunmuştur. Bu konuşma üzerine, International Baby Food
Action Network IBFAN (1979) WHO ve UNICEF’e katılarak, 1981 yılında Uluslararası
Formül Bebek Mamalarının Pazarlanmasına ilişkin kodu kabul etmişlerdir.
WHO
ve UNICEF, Sağlık Asamblesi’nin isteğine uygun olarak anne sütü muadillerinin
pazarlanmasıyla ilgili uluslararası yasanın bazı çarpıcı maddeleri
şöyledir:
“Üreticilerin
ya da dağıtımcıların bilgi içeren ya da eğitsel gereç ve malzeme türünden bağışları
ancak ilgili resmi otoritelerin isteği ve yazılı onayıyla ya da devletin bu
amaçla belirlediği kurallar çerçevesinde yapılmalıdır.”
“Madde-5:
Bu yasanın kapsamı içindeki ürünlerin kamuoyuna yönelik reklamlar ya da başka
yollarla tanıtımı yapılmamalıdır. Üreticiler ve dağıtımcılar, gebe kadınlara,
annelere ya da onların yakınlarına doğrudan ya da dolaylı olarak bu yasanın
kapsamı içindeki ürünlerden örnekler vermemelidir. Bu ürünler için satış amaçlı
reklamlar, eşantiyonlar, tüketiciyi doğrudan etkileyecek yöntemlerle perakende satışları
artıracak özel gösteriler, indirim kuponları, satış̧ kampanyaları, zararına satışlar,
başka bir ürünün yanında ücretsiz satış gibi herhangi bir satış artırma
yöntemine başvurulmamalıdır. Pazarlama personeli, çalışma alanları içinde, gebe
kadınlar, bebek ve küçük çocuk anneleriyle temas kurmaya kalkışmamalıdır.”
“Madde-6:
Sağlık sistemi olanaklarından hiçbiri formüle bebek maması ya da yasa kapsamı
içerisine giren diğer ürünlerin yaygınlaştırılması amacıyla kullanılmamalıdır.”
“Madde-7:
Sağlık görevlileri emzirmeyi teşvik edip korumalıdır; anne ve bebek
beslemesiyle özel olarak ilgili olanlar yasanın getirdiği tüm sorumlulukları
bilmek durumundadırlar. Bu yasa kapsamındaki ürünlerle ilgili olarak,
üreticilerle dağıtımcıların sağlık uzmanlarına sağladıkları bilgi, bilimsel ve
olgusal konularla sınırlandırılmalı ve bu bilginin biberonla beslemenin
emzirmeyle eş değerde ya da ondan üstün olduğu yönünde bir inanç yaratmaya ya
da bunu ima etmeye yönelik olmaması sağlanmalıdır. Bu yasa kapsamında yer alan
formüle bebek mamaları ve diğer ürünlerin örnekleri ya da bunların hazırlanması
ve kullanımıyla ilgili araç ve gereçler, mesleki değerlendirme ya da kurumsal
düzeyde araştırma amacıyla ilgili araç ve gereçler, mesleki değerlendirme ya da
araştırma amacıyla gerekli olmadıkça, sağlık görevlilerine verilmemelidir. Sağlık
görevlileri gebe kadınlarla bebek ve küçük çocuk annelerine ve onların
ailelerine bebek maması örnekleri vermemelidir.”
“Madde-8:
Pazarlama elemanlarına uygulanan prim sistemlerinde, bu yasa kapsamındaki
ürünlerin satış̧ miktarı prim hesaplarına dahil edilmemeli ve bu ürünlerin satışı
için özel olarak kotalar belirlenmemelidir.”
Buna göre, Dünya Sağlık
Örgütü(WHO) ve UNICEF'in Sağlık Asamblesi’nin isteğine uygun olarak anne sütü
muadillerinin pazarlanmasıyla ilgili bu
yasanın ihlali, "İnsan hakları" ve "Çocuk hakları"
ihlalidir.
Günümüzde, ülkemizde ve
tüm dünyada her geçen gün bu yasaların sıklıkla ihlal edildiğini görmekteyiz.
Bu yasaların ihlalinin bedelini en çok bebeklerimiz ve emzirmeye ilişkin
yetersizlik duygusuna kapılan annelerimiz ödemektedir. Bugün dünya genelinde
emzirme oranlarına baktığımızda Dünya Sağlık Örgütü'nün raporuna göre, başı
çeken ülkeler; Madagaskar %48, Bolivya %50, Mısır ve İran %56, Uganda %57, Eritre
%59, Peru %71, Malavi %72, Kamboçya, Solomon Adaları ve Nepal %74, Sri Lanka
%76, Ruanda %90’dır. Bu ülkelerde emzirme oranlarının bu derece yüksek
olmasının nedeni, ticari pazarlarının Formül Bebek Maması tüketimine, reklam ve
kampanyalarına kapalı olmasıdır. Şuan dünya üzerinde toplam emzirme oranı %38’dir;
yani, bebeklerin %62’si anne sütü alamamakta ve her geçen gün dünyamızda bebek
hastalık ve ölümleri artmaktadır. Acıdır ki dünya emzirme oranlarını düşüren
ülkeler çoğunlukla Avrupa ülkeleridir. Avrupa'da emzirme oranı %13’lere kadar
düşmüştür ve bu oran Türkiye'de %36’lardadır.
Anlaşılacağı üzere bu düşük oranların en önemli nedeni, bu ülkelerde her geçen
gün kod ihlali yaparak, Formül Bebek Maması tüketimine, reklam ve kampanyalarına
yer verilmesidir. Bu ülkeler, mama üretiminde de başı çeken ülkelerdir ve kendi
elleriyle evlatlarının
sağlıklarını riske atmaktadırlar.. Bu işleyişe dur demeyen,
devlet kamu ve kuruluşları, bu çerçevede pazarlama yöntemlerine alet
olan, sağlık personeli, girişimci, pazarlamacı ve uzmanlar, insan ve çocuk
hakkı ihlal etmektedirler.
Bu bağlamda,
tüm dünyada desteklenen ve ülkemizde de uygulamalarına çok yakın bir
tarihte başlanmış olan “Bebek Dostu Hastane” uygulamasının kriterleri ve “Mama
Kod”ları arasında paralellikler vardır. Her iki projenin de amacı, annenin ve
bebeğin haklarını korumaktır. Ülkemizde toplam hastane sayısı 2014 rakamlarına
göre 1191’dir; özellikle de bunların 531’inin İstanbul’da olmasına karşın
Türkiye genelinde toplam 205 Bebek Dostu Hastane vardır ve bunların sadece 20
tanesi İstanbul’dadır. Bu vahim tablo neticesinde bugün Türkiye genelinde
bebeklerin biberon yoluyla formül bebek maması alma oranı %60 olup, bunu teşvik eden sağlıkçılar kusurludur.
[16]
Tüm bu yazının ve yapılan bu çalışmanın amacı, insan hakları
ve çocuk hakları normlarının kolayca üzerinin örtülemeyeceğini, bu normların
ihlalinin hak ihlali olduğunu göstermektir. İnsan ve yavrusu değerlidir; bunun
ayırdına varamayan kişi ya da kurumlara bunu göstermek biz gönüllülerin
borcudur. Kant’ın, “Evrensel İyi” (Universal Good) düşüncesi şöyledir: “Her defasında
insanlığa, kendinde olduğu gibi başka herkese de, araç olarak değil, amaç
olacak biçimde davran”.
İnsan hakları düşüncesi, hak ve adalet kavramları, tarihsel sürece baktığımızda
“Evrensel İyi” fikrinden türemiş ve türetilmiştir. Evrensel anlamda “iyi”
olabilmek ve “iyi”yi istemek, biz insanların, toplumun her kişisinin; kadının,
çocuğun, bebeğin, annenin... hakkını istemesinden başka bir şey değildir.
La
Leche League International, Emzirme Sanatı, Gün Yayıncılık, İstanbul,
2011
UN Protein-Calorie Advisory Group. (1973) Breast feeding and
weaning practices in developing countries and factors influencing them PAG
Bulletin (UN/FAO) 3 - Winter 1973.
Wolf JH. (2001) Don't Kill
Your Baby: Public Health and the Decline of Breastfeeding in the Nineteenth and
Twentieth Centuries (Women and Health Cultural and Social Perspectives)
Columbus, OH: Ohio State University Press
#UNICEF. (1997) State of
the world\'s children 1997 New York: UNICEF
18.
Immanuel Kant, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi, TFK Yayınları,
Ankara, 2002, s.46